Öğrenci Merkezli Eğitim

Öğrenci Merkezli Eğitim

ÖĞRENCİ MERKEZLİ EĞİTİM SİSTEMİ

Okullarda öğrenci merkezli eğitim esastır. Okuldaki tüm eğitim, öğretim ve yönetim hizmetleri bu esasa göre düzenlenir.Türk eğitim sisteminin yenileşme arayışlarına cevap vermek ve öğrenci başarısının nitelik olarak artırılması hedefini gerçekleştirmek üzere Milli Eğitimi Geliştirme Projesi çerçevesinde geliştirilen bu Modelde öğrenci merkezli eğitim öngörülmektedir.

Okul ve eğitim sisteminin merkezine öğrenciyi yerleştiren bu yaklaşım, eğitimin hedeflerini öğrencilerin bireysel gelişimleri ve gereksinimleri doğrultusunda yapılandırmaktadır. İlke İkide öğrenci merkezli eğitim kavramı tanımlanmakta ve bu kavramın okullarda Okullarında nasıl algılanması gerektiği belirlenmektedir.

On sekizinci yüzyıl sonlarında kitlesel okul eğitiminin ortaya çıkmasından bu yana bütün toplumlarda eğitim ve okul olgusu, eğitimde kullanılan yöntemler ve okulun rolü açısından çok az gelişme göstermiştir. Klasik eğitim tanımlarına bakıldığında bu durağanlık belirgin olarak fark edilecektir.

Eğitim, bireylerin davranışında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme süreci (Demirel, 1993, 5: 36 ), ya da;Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yolu ile, istenilen değişiklikleri meydana getirme veya yeni davranışlar kazandırma sürecidir Ertürk, 1972, s: 12 ).

Bu eğitim tanımlarının okul kavramına yansıması da, okul, önceden belirlenmiş eğitim amaçlarına uygun olarak, eğitmek istediği öğrencilere, yeni davranışlar kazandıracak ya da istenmeyen davranışlarını kaldıracak yaşantılar hazırlayıp sunan bir sistemdir (Başaran, 1995, 5: 3 ) şeklinde olmuştur.

Eğitim ve okul kavramlarının ortaya çıkışı, radikal eleştirileri de birlikte getirmiştir. Devletin desteklediği ve düzenlediği okullarda genel zorunlu eğitim verilmesi yönünde bir eğilim vardı ve bu eleştirilerde de ulusal bir hükümetin denetimi altındaki devlet okulu eğitiminin,uyguladığı eğitim sistemi aracılığı ile kaçınılmaz olarak hükümetin buyruklarına körü körüne boyun eğecek vatandaşlar üretmeye yönelik girişimlere yol açtığı vurgulanmaktaydı. üç büyük eğitim eleştirmeni William Godwin, Francisco Ferrer ve Ivan Illich bu türden eleştirilerin öncüleridir. Bu karşı tezleri tartışan Joel Spring temelde iki eğitim modelinin varlığından söz etmektedir.

Spring’e göre eğitim kuramları, toplumun nasıl değişmesi gerektiği konusundaki bütünsel bir perspektifin çok önemli bir yönüdür ve farklı eğitim yöntemlerindeki toplumsal değişime dair kuramsal perspektiflerde temel farklılıkları tanımlayabiliriz. Spring burada iki farklı modelden söz etmektedir. Spring’in söz ettiği modellerden birincisi, daha düzenli toplumsal bir planlama ve daha yüksek verimlilik aracılığıyla toplumsal ilerleme arayan teknolojik ve rasyonalist bir yönelime sahiptir. Bu model, öncelikle ekonomik üretkenliğin artması ve toplumsal istikrarla ilgilenir. Toplum, verimli işleyiş hedefine sahip bir makine olarak görülür. İnsanlar, değerleri toplumsal makinenin pürüzsüz işleyişine katkılarıyla belirlenen
 “insani kaynaklar” haline gelirler.

İkinci ve Spring’in önerdiği modelde ise, ilgilenilen şey düzen ve verimlilik değil, bireysel özerkliğin artmasıdır. Toplumsal değişimin hedefi artan bireysel katılım ve toplumsal sistemin denetlenmesidir. Bu model, modern toplumsal kurumların gücünün büyük ölçüde halkın, bu kurumların otoritesini ve meşruiyetini kabul etme gönüllülüğüne dayandığı inancına bağlıdır. Bu bağlamda, model bireyin toplumsal makineye nasıl uydurulacağı değil; insanların kişisel tatmin olmadan çalışmayı ve özgürlüğü sınırlayan toplumsal otoriteyi neden kabul etmeye istekli olduğu sorusuyla ilgilenir. Bu kabul koşulu, öncelikle çocuğun zihnindeki ideallerin, inançların ve ideolojilerin sonucudur. Yani, birey, kendisinin ihtiyaçları ve arzuları ile hiçbir ilgisi olmasa da bazı faydalar için çalışmanın görevi olduğuna inanır. Dolayısıyla bu özgürlükçü modelin hedefi, otoriteye boyun eğmeyi istemeyen ve kendilerine maksimum düzeyde bireysel denetim ve özgürlük sağlayan toplumsal bir örgütlenme talep eden otoriter olmayan, bireyleri teşvik eden ve destekleyen bir eğitim yöntemidir (Spring, 1975,s: 109-110).

Klasik eğitim tanımlarına yönelik eleştirilerden birisi de 
“kazandırma”sözcüğü ile ilgilidir. Titiz’e göre bu sözcük, “Eğitimin bir yaptırım olduğuna istendik bilgi, beceri, tutum ve davranışların kazandırılması konumunda olan kişilerin, bu konuda herhangi bir itiraz ve/veya seçim haklarının bulunmadığına işaret etmektedir”.

Titiz, insan oğlunun binlerce yıldır kendisine uygun (istendik) gelen bilgi, beceri, tutum ve davranışları, çocuk, ve gençlere yaptırımlı biçimde öğretmekte olduğunu, son 30 yılda, bu yaptırımcı tutuma karşı seslerin yükselmeye başlamış ve günümüzde buldukça netlik kazanmış olduğunu belirterek, gelecekte insanın en temel haklarından “yaşamini sürdürmek hakkinin” yanına, “koşullanmama hakki”nın geleceğini vurgulamaktadır. “İstediğini öğrenme hakkı”, “istediğini istediği zaman öğrenme hakkı”, “öğrenmeme hakkı” ve benzeri nitelemelerle de dile getirilen bu yeni hak, insana saygının çok yalın, ama o derecede güçlü bir ifadesidir (Titiz, 1997, s: 56) demektedir.

Günümüz dünya koşullarında radikal olarak nitelendirilebilecek bugörüşler, belki de yakın bir gelecekte benimsenerek yaşama geçirilebilecektir. Fakat toplumsal yaşamın bugünkü yapısı ve ihtiyaçları gereği ne geçmişteki kadar katı, dayatmacı ve ezberci, ne de henüz kabul göremeyecek kadar radikal olmayan eğitim tanımlarına ve okul yapılanmalarına gerek vardır.

Eğitim, çocuğun kendi olanaklarının, yeteneklerinin sınırları içinde gelişmesini sağlayacak amaçlı, bilinçli, planlı bir yaşantıdır (Ercan, 1995, s:3) ya da, Eğitim, kişilerin kendi karar verecekleri maddi ve manevi ihtiyaçlarını oluşturan bilgi, beceri, tutum ve davranış modüllerine erişme, onları öğrenme ve onları öğrenebilme yeteneklerini keşfedebilme becerilerini kazanma sürecidir şeklindeki tanımlar, günümüz eğitim beklentilerine çok daha uygun bir cevap vermektedir (Titiz, 1996, s: 22).

İnsanlığın bilgi çağına geçiş sürecinin yaşandığı günümüzde, toplumlar kendilerini bu süreçte taşıyacak bireylerin niteliklerini belirlemek ve eğitim politikalarını bu bakış açısıyla yeniden gözden geçirerek gerekli düzenlemeleri yapmak zorundadır.Yedinci beş yıllık kalkınma planının Eğitim ve Kültür Politikası bölümünde, Türk toplumunun 21. yüzyıl insan profili düşünme, algılama ve problem çözme yeteneği gelişmiş, bilgiyi yaratıcı bir şekilde kullanabilen, bilgi çağı kimliğine uygun, bilim ve teknoloji üretimineyatkın, kendini tanımaktan ve açıklamaktan korkmayan bireyler şeklinde belirtilmiştir.

Milli Eğitim Temel Kanunu Genel Amaçlar bölümünde ise yetiştirilmesi hedeflenen insan profilinin çerçevesi, “Türk Milleti’nin bütün bireylerini;

* Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, verimli kişiler olarak yetiştirmek;

* İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata      

   hazırlamak ve onların kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak;
* Böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ye nihayet Türk Milleti’ni çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı yapmaktır.” olarak çizilmiştir.

Çagimiz koşullarinin belirledigi bu insan profiline ulaşma çabalarindan birisi de Milli Egitimi Geliştirme Projesi (MEGP) dir. Projenin üç temel hedefinden belki de en önemlisi olan “öğrenci başarısını artırmak”, bu çabaların pilot uygulamalarına zemin olmak üzere yapılandırılmıştır. Öğrenci başarısının artırılması gibi bir hedef, öncelikle “Başarilı ögrenci kimdir?” sorusunun yanıtlanmasını gerektirir. Okullarda Okulları Modelinde öğrencilere kazandırılması hedeflenen nitelikler, Temel Akademik Beceriler ve Yaşam Becerileri olmak üzere iki temel alana oturtulmuştur.

Okullarda Okulları Modelinde benimsenen öğrenci profili, bilimsel ve akılcı düşünme becerisine sahip, araştırmacı ve sorgulayıcı, bilgiyi ezberleyen değil bilgiye ulaşabilen, bu bilgiyi kullanıp paylaşabilen, iletişim kurma becerilerine sahip, teknolojiyi etkin bir şekilde kullanabilen, kendini gerçekleştirmiş ve bunun yanı sıra insanlığın ortak değerlerini de sahiplenmiş, yaratıcı, üretken, takım çalışmasına yatkın, öğrenmeyi öğrenmiş ve yaşam boyu öğrenmeyi benimsemiş bireyler olarak belirlenmiştir.

Birbirinin benzeri kalıplanmış beyinlerin ve bu türden beyinler üreten eğitim sistemlerinin artık gereksinimleri karşılamadığını fark eden ve bu sistemleri sorgulamaya başlayan toplumlar, okul kavramını tüm öğeleri ile birlikte yeniden gözden geçirmekte, eğitime ve okula yeni anlamlar yüklemektedirler.

Bu bakış açısı, eğitimin odaklandığı alanlarda da kaçınılmaz bir değişim sürecini başlatmaktadır. Sistemin çıktısı olan öğrencinin niteliklerinde hedeflenen değişim öğrenciyi doğrudan sistemin merkezine yerleştirme gerekliliğini ve bunun sonucunda öğrenci Merkezli Okul ile öğrenci Merkezli Eğitim ve Okul Merkezli Sistem kavramlarını gündeme getirmektedir.